EYYY AMPUL!… DUY ARTIK!!!

Hepimizin evinde bir duy ve ona bağlı bir ampul mutlaka vardır.

Odamızda ya tepemizde sallanır, ya başucumuzda durur ya da bir köşede abajurun içinde…Bazen sarı, bazen beyaz, bazen renkli ampul takarız.  Mesela ameliyathanede her şey tüm netliği ile görülebilsin diye beyaz ampul kullanılır, eğlence yerlerinde rengarenk ampuller vardır, evlerimizde genelde sarı kullanırız huzur rahatlık versin diye…İşte o ampul içimizdeki potansiyelimiz, duy ise potansiyelimizle iletişim kurmamızı sağlayan  ruh, beden, zihinden oluşan EGOmuz.

Duy  ve ampul ilişkisinde neler yaşanabilir?…

  • Potansiyelimiz o kadar çoktur ki bir anda her şeyi yapmaya, çözmeye, başarmaya çalışırız. Ama ruhen, bedenen ve zihnen buna hazır değilsek, ya aşırı yüklenmeden ya da uyumsuz bir cihazı odamızda bir prize takmak istememizden, biz daha ne olduğunu anlayamadan sigortalar atar, kısa devre olur.
  • Çevreden gelen eleştirilerle, hayır diyemediğimiz için dediğimiz zoraki evetlerin yüküyle, rutine bindirdiğimiz heyecansız hayatımızla, kabullenilmiş çaresizliklerimiz ile ağır ağır ampulümüzün üstünde tozlar birikir ve her bir kabullenişle yavaş yavaş odamızın karardığını fark edemeyiz. Bir gün bir de bakmışız ki görmek için gözlerimizi iyice kısar olmuşuz, hatta belki göremez olmuşuz!
  • Kendimizi o kadar acımasızca eleştirir, değersizleştirir ve cezalandırırız ki ampul gevşer. Arada temas ettikçe yanar söner, sonra bir an gelir tamamen yan(a)maz olur.
  • Hayat ağır gelir bazen. Tıkanırız… Yaşadıklarımızın bir kabus olduğunu düşünür, rüyalara dalmak için tamamen kaparız ışığımızı. Dalarız derinnn bir uykuya. Uyanmayı veya uyandırılmayı bekleme süreci başlar.
  • Parlamaktan, başarıdan, beğenilmekten korkarız bazen. Hak etmediğimizi düşünürüz, ya da abartıldığını yaptıklarımızın. Yaptıklarımızın üstünü örtmeye başlarız. “Yok yaaaa o kadar da iyi değil, abartma”, “ Amannn ne var ki, bunu herkes yapar” gibi cümleler… Sonra korkular, endişeler, kaygılar… Tıpkı kendi isteğimizle ışığın gücünü kıstığımız gibi ya da abajurun üstünü örttüğümüz durumlardaki gibi. O loş ışıkta kendi kendimize kalıp kitap okumak daha güvenli gelir bize.

Hepimizin duyundaki ampul aynı aydınlatma gücüne sahip. Biz kapatıyoruz, görmek istemiyoruz diye, bu potansiyel yok olmuyor. Sadece saklanıyor, gizleniyor. Kim tarafından?

Elbette bizim tarafımızdan…

Hepimiz ancak kendimizi sevdiğimizde, kendimize saygı duyduğumuzda, değer verdiğimizde ve güvendiğimizde kendi potansiyelimizi fark edebiliriz. Ancak BEN olduğumuzda özgün, farkındalıklarla ve şükürle dolu bir hayata tutkuyla, keyifle gidebiliriz. Odamızda ne var ne yok , dağınık mı toplu mu, temiz mi pis mi, odamda nelere ihtiyacım var nelere yok bilirsek, kötü sürprizlerle karşılaşmayız. Ne ile karşılaşacağımızı da, o odada ne yapmamız gerektiğini de biliriz. Sebep ne olursa olsun odamızı biliyoruz, tanıyoruz. Işığı yakacak anahtarın yerini el yordamıyla bile bulabiliriz aslında…

Gördüğünüz gibi hepimizin bir ampulü var ve hepimiz onu kendi kendimize yönetecek güce sahibiz. Peki sizce artık cesaret gösterip anahtara basma ve harekete geçme zamanı gelmedi mi?

 

X