PARA NEREDE? DEĞERLER NEREDE!!

 

Yazı M.Ö 26. Yüzyıl’da Sümerler tarafından bulundu.

Para M.Ö 7. Yüzyıl’da Lidyalılar tarafından bulundu.

Madem para bu kadar önemli, peki insanlık bugünkü bilgilerimize göre tam 1900 yıl para olmadan nasıl yaşadı?

Ah Lidyalılar keşke bulmasaydınız şu parayı….

Her şeyi siz karışık hale getirdiniz…!!

Daha para icat edilmemişken insanlığın odağında ne vardı hiç düşündünüz mü?

İÇGÜDÜLER, DUYGULAR, DAVRANIŞLAR…

İnsanlar zihin, beden ve ruhları arasındaki ilişkiye parayı sokmuyorlardı kesin. Çünkü paraya karşı duyulan hırs kavramı henüz oluşmamıştı.

İlk insanların temel dürtüsü barınma ve karnını doyurma üzerineydi. Tek amaç hayatta kalmaktı. Hayatta kalabilmeleri için kime güveniyorlardı? Elbette önce kendilerine.

 ÖZ GÜVEN olmasaydı ne olurdu? Bir vahşi hayvan tarafından yenilirlerdi, hayat da biterdi onlar için. Peki böyle bir sonuç olmasın diye ne yapıyorlardı? Sürekli kendilerini geliştirmeye yönelik beyinlerini çalıştırıyorlardı tabi ki. Çözüm odaklı!! Bu hayvanı nasıl avlarım, hangi yönlerimi güçlendirmeliyim, hangi güçlü yönlerimi bu avı tuzağa düşürmek için kullanabilirim?… Kendilerini geliştirmeme lüksleri var mı? Ya hayatta kalacaksın ya da öleceksin.

Kendi defolarımı biliyorum ama yüzleşmekten korkuyorum!!! Sonuç.. Öldüm…

Avlandıklarında BAŞARDIM, DEĞERLİYİM hisleri ile gelen akşam yemeği ödülü…

Bir av için birbirleriyle kavga ettiklerinde kendilerine olan SAYGILARI, hayatta kalma güdüleri, “ben de emek sarf ettim, emeğime saygı göster” güdüsü onları ayakta tutuyordu. Mücadeleyi kaybettiğinde “Amannnn boşver bugün konfor alanımdan çıkmayayım” diyebilir miydi? Kendini geliştirmezse yarın da aç, sonraki gün de…

Buraya kadar paranın sözünün geçtiği bir durum var mı? Yok, paraya ihtiyaç da yok.  Karnın tok ve güvende misin, gerisinin ne önemi var…

İnsanlık güçlendikçe bireyden topluluğa doğru uzanan yolculukta ilkel benlikte işler karışmaya başladı. Kişisel değerlerimizin ( öz sevgi, öz saygı, öz değer, öz güvenin) yerini, topluma karşı sorumluluklar, kendini kanıtlama gayreti, iktidar hevesi, kaybetme korkusu, başarısızlık kaygısı gibi sabotajcılar aldı.

Kendimizi geliştirmek konusunda yoğunlaşmaktansa iktidar için, saygı ve sevgi  duyulması için, sözlerimize değer verilmesi için ve bize güvenmeleri için eksiklerimizi kapatma ihtiyacı duyduk. Bunu da önceleri mal varlığı (hayvan sayısı, tarım ürünleri miktarı vb) ile sonraları da para ile kapatmaya çalıştık.

Eski zamanlarda en azından bilgiye saygı vardı. Bilge kişilere itibar gösterilirdi.

Günümüzde bilgi de kolay ulaşılabilir bir hal aldığından buna da saygı duyulmuyor. Her türlü kişisel eksiklerimizi kapatmak için paraya sarılıyoruz.

Oysa ki tek hatırlamamız gereken kendi içimizde kendi güçlü ve geliştirilmesi gereken yanlarımızı analiz etme becerimiz. Onları kabullenmeye ya da geliştirmeye karar verdiğimizde dayanak noktamız yine kendimiz olacağız. İşte o zaman konfor alanımızdan çıkmadan kendimizi, eksiklerimizi gizleme gayretini yani potansiyel enerjimizi, eyleme dönüştüreceğiz ve bunun doğal sonucu olarak da elbette istediğimiz hayal ettiğimiz para da dahil “her şeye” ulaşabileceğiz.

Benim kendimde geliştirdiğim bir alarm sistemim var. Para kaygısı duymaya başlıyorsam, bir konuda kendimi geliştirmekten geri durduğum bir duygum olduğunu fark ediyorum. Bu konuda kendimle yüzleşip ya eksiğimi kabul ettiğimde ya da konuya dair kendimi geliştirdiğimde emeğimin karşılığını mutlaka alıyorum. Bu karşılık bazen nakit para bazen de hayallerime ulaşmamı sağlayacak bambaşka bir surette önüme çıkıyor.

İşin özü, odağında PARA varsa, dön kendine bir bak:

Defon nerede?

X