KÖR ALANDA PASLAŞMALAR

Kişisel gelişimle ilgili adım atmış, kitap okumuş, hasbel kader bilgi edinmiş pek çok kişinin bildiği bir grafikten bahsetmek istiyorum bugün…

Farkındalık grafiği…

 Bu grafiği ilk defa duyacaklar için kısaca açıklamak istiyorum.

Kendimizle ve başkalarının bizimle ilgili farkındalıklarını içeren bir grafiktir  bu.

4 alandan oluşur.

 Açık alan: En güvenli, huzurlu alandır. Hem biz hem de başkaları bizimle ilgili her şeyin farkındadır.

Gizli alan: En yorucu alandır. Sadece biz biliriz. Eksiklerimizin, defolarımızın farkındayızdır ve maalesef değiştirmek yüzleşmek yerine gizlemek, kamufle etmek için çabalar dururuz.

Bilinmeyen alan: En bakir ve bence potansiyelimizin ustaca saklanmış olduğu, içinde cevherler, hazineler barındıran bir alandır. Pandoranın kutusu…

Kör alan: İşte bu alan hayatımızdaki tüm golleri yediğimiz alandır. Herkes görür, bir tek biz göremeyiz…

Kör alanlar kör noktalardan oluşur.

Peki bu noktalar nasıl oluşur?

Kör noktalar etiketlemelerle başlar. Bu iyi bu kötü, bu doğru bu yanlış, bu güzel bu çirkin diyen toplumsal değerler sayesinde sadece iyi, güzel ve doğru taraflarımıza bakar ve görür hale geliriz. Sadece  pozitif özelliklerimizle kabul göreceğimizi zannederiz. Kötü taraflarımızı reddeder oraya hiç bakmayız ama biz bakmayınca maalesef onlar yok olmazlar…

Peki nasıl fark edebiliriz bu kör noktalarımızı…

Bilimsel bir araştırmaya göre gözlerimizin görebildiği alan 360 derecelik çevremiz düşünüldüğünde sadece 37 dereceymiş, yani 323 dereceyi fiziksel olarak göremiyoruz. Fiziksel olarak göremediğimizde de o açılardan bilgiyi de toplayamıyoruz. Yani görebildiğimiz alan göremediğimiz alanın yaklaşık onda biri.  Peki bizimle ilgili en çok bilgiye kim sahip? Bizi her açıdan görebilen iletişimde bulunduğumuz kişiler. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, sevgilimiz, arkadaşlarımız, akrabalarımız, patronlarımız, kocamız çocuklarımız….. listemizi istediğimiz kadar uzatabiliriz. Bu kişilere bazen kızarız, sinirleniriz, ne kadar gıcık, ne kadar şöyle böyle deriz amaa!!!

Sevemediğimiz insanlar gerçekte en çok ihtiyaç duyduğumuz kişilerdir.

Neden mi? Çok basit…

Onlar bizim, biz onların kör noktalarını tüm açıklığı ile görebiliyoruz. Onlarda gördüklerimiz bizi rahatsız ediyor ve sinir oluyoruz ya, aslında o gördüklerimiz kendimizde hiç göremediklerimizin yansıması… karşımızdaki kişilerin bizi uyarmaları, tepki koymaları o yüzden çok değerli. Eğer onlara kulak vermeyi başarır, reddetmek, korkmak, inkar etmek, suçlamak yerine kabullenmeye cesaret edebilirsek kendimizi keşfedebiliriz.

Çünkü asıl karanlık sessizlikte başlar körler için. Görme engelliler karanlıkta yollarını seslerle bulurlar. Ne zaman ki onları uyaran, oldukları yerle ilgili bilgi veren sesler susar onlar da mecburen durur. Referans alacakları en değerli şey, “ses”, gitmiştir. Karanlıklarına hapis olmuşlardır.

Bize karanlık taraflarımızı gösteren kişilere diş bilemek yerine teşekkür etsek ve bu yanlarımızı kabul ederek geliştirmeyi seçsek, ne onlar bir daha canımızı acıtabilir, ne de biz bu gediklerimizi saklamak için emek sarf etmek zorunda kalırız. O emeği kendimizi geliştirmek, temizlemek istemediklerimizi bırakmak ve en önemlisi artık ne istiyorsak yaşamımıza onu almak için kullanabiliriz.

Sizi cesaretlendirip harekete geçmenizi sağlayacağını düşündüğüm bir de sürprizim  var..

Bu kör alanda, sizi ileriye sıçratacak güçlü, pozitif özelliklerimiz de gizlenmiş, onları keşfetmemizi bekliyor. Sadece bunu bilmek bile heyecan verici değil mi?

Tercih sizin…

Not: Karanlıkta diyaloglar… Görme Engellilerin bakış açısından hayata bakabilmek, onlarla empati kurabilmek ve görememek gerçekten ne demek deneyimlerini , çok çarpıcı biçimde yaşadım. Henüz gitmemiş olanlara kesinlikle tavsiye ediyorum.

 

X